Hüseyin Rahmi Bey
Sayfa: 5 Resimli Perşembe (12 Temmuz 1928) Numero: 164
Gençler, yaşayan büyüklerinizi tanıyınız
Türk edebiyatının en sevimli ve en maʿrûf siması
Hüseyin Rahmi Bey hem hayatını hem de bu meslekte
Muvaffak olmak için ne yapmak lazım geldiğini anlatıyor
Bilmem bu yazıyı okuyanlar arasında Hüseyin Rahmi’nin hiç olmazsa bir iki romanı üzerinde zevkli ve düşünceli saatler geçirmemiş olan var mıdır?
Hüseyin Rahmi kâriʾlerine kendini en çok sevdirmiş bir romancımızdır. Hüseyin Rahmi’nin en büyük bir hususiyeti de meslek hayatında bir acemilik ve çıraklık devresi geçirmesi, imzasının birden büyük bir şöhret kazanarak ve bu şöhreti kırk senedir idame ettirmiş olmasıdır. Aynı zamanda Hüseyin Rahmi yazısına en çok para alan muharrirdir. Mesela, Şıpsevdi’den, bu günkü para ile, 7-8 bin lira almış olduğu gibi, muntazaman yazdığı zamanlarda günde vasatî olarak 20-30 lira alabilmektedir. Bu şimdiye kadar hiç bir muharririmize nasip olmamıştır. Hüseyin Rahmi tefrikalarına en yüksek parayı alır, çünkü onun yazısı muharririn malik olduğu 2-3 bin kişilik daimi bir kâriʾ zümresini gazete kâriʾlerine inzımâm ettirir.
Hüseyin Rahmi’nin hayatı sade ve pürüzsüz geçmiştir. Çocukluğunda mühim vaka olarak üç yaşında iken annesinin vefatı ve bilahare de babasının memuriyetle dışarı gitmesi zikr olunabilir. Hüseyin Rahmi çocukluğunu büyük bir sükun içinde geçirmiş ve bu sükun onda daha pek çocuk yaşda düşünmek ihtiyaç ve zevkini inkişaf ettirmiştir. Ailesi arsız olacağı, yorulacağı veya hastalanacağı endişesiyle çocuğun sokağa çıkmasına bile müsaade etmezdi. Kadınlar arasında oturup onların sözlerini, masallarını dinleyip mektuplarını yazmak ve tentene (dantel) örmekle vakit geçiren küçük Rahmi etrafında olup bitenleri, söylenenleri olgun bir çocuk ruhuyla süzer ve bu suretle istikbal için maya hazırlardı.
Evvela mahalle mektebine, oradan rüştiyeye, rüştiyeden mülkiyeye giderek zamanın muʿtâd tahsil devrelerini ikmal etti. Okuduğu muhtelif dersler arasında en ziyade nazar-ı dikkatini celb eden “ʿİlm-i Heyʾet” olmuş, bu merak mektepten sonra da devam etmiştir.
Matbuata Nasıl Atıldım?
Hüseyin Rahmi roman yazmaya henüz mektepte iken merak etmiştir. Bir şair oğlu ve fıtraten zeki ve müdekkik olan bu çocuk da yazı yazmak, daha pek çocukken bir ihtiyaç halini almıştı. 12 yaşında iken Gülbahar Hanım isminde bir piyes yazdı. Çok yazık ki, Hüseyin Rahmi’nin sâha-i intişâra vazʿ edemediği bu ilk eseri Aksaray yangınında müsvedde halinde yandı. 18 yaşında iken Şık ismindeki ilk romanını yazdı. Bittabi, matbuatla teması olmadığı cihetle bunu neşr etmekte müşkilat çekecek, belki de muvaffak olamayacaktı. Zamanın en büyük muharriri olan Ahmed Midhat Efendi’yi Hüseyin Rahmi tabîʿî bir üstadı addediyordu. Ona danışmayı muvâfık buldu. Henüz yazım (?) olan Şık’ı Midhat Efendi’ye gönderdi.
Birkaç gün sonra Midhat Efendi’nin çıkarmakta olduğu Tercümân-ı Hakîkat’te şu ilan intişâr etti:
“Muhâbere-i ʿAlenіyye”
“Şık ünvanlı hikaye el-hakk takdire şayan görülmekle muharriri Hüseyin Rahmi Bey Efendi’nin lütfen idarehanemizi teşrifleri rica olunur.”
Küçük, tüysüz Hüseyin Rahmi Bey kendisine verilen bu ehemmiyetten mahcup, kızara bozara hakîm-i zaman Ahmed Midhat Efendi’nin huzuruna çıktı. Karşısında iri, bıyıklı − belki de sakallı − bir Şık muharriri bekleyen Midhat Efendi, bu ufak tefek narin çocuğun bu kadar kuvvetli bir muharrir olabileceğine inanamadı; ancak Hüseyin Rahmi’nin gözlerinden inen iki samimi yaş damlası hakikatin hazin bir burhanı oldu.
Şık romanı kısa bir zamanda Hüseyin Rahmi’yi tanınmış muharrirler sırasına çıkardı.
Bir müddet Tercümân-ı Hakîkat’te çalıştıktan sonra Ahmed Cevdet Bey’in tesis ettiği İkdâm’a geçti. Bu suretle hem doğrudan doğruya matbuat sahasında çalışıyor, hem de roman yazıyor, kalemiyle hayatını mükemmelen kazanıyordu. Hüseyin Rahmi Bey’in yazıları zevkle okunuyor, gayeleri kâriʾn kalbine nüfuzla hedefini buluyordu.
İstibdâd’ın eli buraya da yetişti. Hüseyin Rahmi’yi, Ahmed Rasim’i ve Safvet (Saffet) Nezihi’yi yazı yazmaktan menʿ, Hüseyin Rahmi’yi hakk-ı sükût olarak Nâfiʿa Tercüme Kalemi’ne tayin ettiler. 309-324’(t)e kadar Nâfiʿa’da kaldı.
Şıpsevdi Niçin Neşr Edilemedi?
Hüseyin Rahmi’nin yazılarının itirazı celb etmesine cehl ü taʿassub, kadınların tesettürü gibi gülünç ʿâdetlere nâfiz bir surette hücum etmesi idi. Bu yüzden İstibdâd’da intişârı menʿ olunan Şıpsevdi Meşrûtiyyet’te de çıkamamıştı. Nihayet bin müşkilatla Sabâh’ta çıkmaya başladığı zaman bir çok mutaʿassıb halk, softalar matbaayı taşlamışlar, camı çerçeveyi indirmişlerdi.
Hüseyin Rahmi’ye yalnız cahil halktan değil, münevverlerden bile hücumlar vakiʿ oluyordu. Fakat, buna sebep taʿassubdan ziyade, çekememezlik ve dar görüştü. Muharririn en ince bir felsefe ve en derin bir ahlak dersini ihtiv[â] eden yazıları ahlaksızlıkla itham ediliyordu.
Hüseyin Rahmi Niçin Muvaffak Oldu?
Hüseyin Rahmi kâriʾi o kadar iyi tanımıştır ki yazısıyla onun ruhunu feth etmeyi, hissiyatına hakim olmayı bilir. Aynı zamanda yazdığı şeyler o kadar tabîʿî, o kadar ihâtalıdır ki, kâriʾ orada bazen kendini ve çok defa tanıdıklarını görür, hem de kendi gözleriyle, göremediği vecheleriyle, iç yüzleriyle.
İşte bu sebepledir ki Hüseyin Rahmi orta tabakayı muhatap ittihâz etmiş olmasına rağmen yüksek tabaka tarafından da çok büyük bir zevkle okunan bir muharrirdir.
Hüseyin Rahmi Bey muvaffakiyet ʿâmilleri şöyle telhîs olunabilir:
Fıtrî istiʿdâd, çok iyi bildiği bir ecnebi lisanında yorulmadan tetebbuʿ, muhatap ittihâz ettiği tabakanın en çok kâriʾli olması, yorulmadan, tenkitten yılmadan çalışması, mevzularını hakiki hayattan alması, münasip yerlerde ince mizah kullanması, hedefinden dönmemesi ve nihayet uzun romanlarını samimi bir lisanla yazması . . .
Muvaffakiyetinde fıtrî istiʿdâdı esas olmakla beraber diğer ʿâmillerin de ehemmiyeti çok büyüktür. Üstada bu ʿâmillerin ne olduğunu ve bu mesleğe intisâb arzusunda bulunacak gençlere ne gibi nasihatler verebileceğini sordum.
Muharrir Olmak İsteyenlere Nasihatlerim
Şöyle cevap verdi:
“ ⎯⎯⎯⎯⎯ Yazı yazmak isteyen bir genç muhakkak bir ecnebi lisanını kendi lisanı gibi öğrenmeli ve bu lisanda yorulmadan, tetkikat ve tetebbuʿâtta bulunup, bilhassa maʿlûmât-ı ʿumûmiyyesini tevsîʿ etmeli, sonra da bu lisanı kendi çalışmak istediği şubede muhalledâtını ve neşriyatını tetkik ve takip etmelidir.”
“İkinci tavsiyem nefse itimat ve sebat etmektir. Nefse itimat ve sebat o kadar kuvvetli olmalı ki muharrir tenkit karşısında nevmîd olmamalı, yılmamalı, bilakis tenkidin eserin kıymetini ispat ettiğini düşünerek büsbütün cesaretlenmelidir.”
“İlk muvaffakiyetten sonra gurur getirmemek ve daima daha ziyade muvaffak olmaya yorulmaz bir az(i)mle çalışmak lazımdır.”
Hüseyin Rahmi Bey bu tavsiyelerine tevfîkan hareket etmiş ve bu sayede bu muvaffakiyet ve mekviʿi kazanmıştır. Hepsi çok büyük bir şöhret kazanmış olmak üzere 50’yi mütecâviz eseri vardır, ve bunların hemen hepsi zamanının en iyi gazetelerinde tefrika edilmiş ve sonra müteʿaddid defa basılarak binlerce nüsha satılmıştır. Mutallaka ve Niʿmet-şinâs romanları Almanca’ya tercüme edilmiş ve çok takdir edilmiştir.
Not: Günümüz Türkçe’sinde yaygın olarak kullanılmayıp Osmanlı Türkçesi’nde kendine bolca yer bulan Arapça veya Farsça kökenli sözcükler, içinde “ayın” harfi ve/veya “hemze” işareti geçen sözcükler ve bazı özel isimler Latinizasyon sürecinde ortaya çıkabilecek potansiyel karışıklıkları gidermek amacıyla italik ve orijinal imla kurallarına bağlı kalınarak Latinize edilmiştir. İlgili metnin transkripsiyonu ve dolayısıyla yapmış olabileceğim hatalar şahsıma aittir.